Reflü-3
Reflü hastalığı neden oluşagelmektedir ? Mide asiti neden yukarıya kaçıyor ?
Öncelikle üst sindirim sistemimizdeki normal mekanizmalara yeniden kısaca değinmek yerinde olacaktır. Normalde sindirim sistemimizdeki hareketlilik ağızdan yutma borusuna, yutma borusundan mideye ve mideden de onikiparmak barsağına doğrudur. Normal şartlarda bir lokma ağızdan yutma borusu aracılığı ile mideye nakledilir ancak mide içeriği yukarı yutma borusuna doğru geçemez ya da geçmemelidir. Bunu sağlamak için yutma borusu ve mide bileşkesinde yukarı doğru mide asidi kaçmasını engelleyici bir dizi mekanizma vardır. Bu mekanizmaların tamamına halk arasında “mide kapakçığı” denilmekte ise de aslında gerçek bir kapak yoktur. Daha net ifade edersek üç adet mekanik ve anatomik özellik reflü’ ye mani olmaktadır.
Bunlardan birincisi; göğüs kafesi ile karın boşluğu arasının tamamını kaplayan diafram dediğimiz kasın yutma borusunun geçtiği deliği sardığı kısmının sıkı oluşudur. Bu sıkılığın gevşemesi halk arasında “mide fıtığı” olarak bilinen bir duruma yol açar ve bu da reflü oluşmasına yol açabilen önemli bir etkendir. Reflü hastalarının yaklaşık % 40 ‘ ında mide fıtığı mevcuttur ve reflü ancak ve ancak bu bozukluk cerrahi olarak giderilirse tam anlamı ile ortadan kalkabilir. Şunu da hemen eklemekte yarar vardır ki; her reflü hastasında mide fıtığı olmadığı gibi her mide fıtıklı insanda da illa reflü hastalığı olmamaktadır.
İkinci doğal anti-reflü mekanizmamız ise yutma borusu alt ucu ile midemizin birleşmesi esnasında oluşan “dar” açıdır. Tıpta „HIS“ açısı olarak bilinen bu açının bozulması da reflü’ye zemin hazırlayabilmektedir.
Üçüncü ve belki de en önemli doğal anti-reflü mekanizmamız ise yutma borusu alt ucumuzda var olan ve kısmen de olsa “anüs” ‘ ümüzdeki büzücü mekanizmaya benzetebileceğimiz farklı yapıda çevreleyici bir kas mekanizmasıdır . Tıpta ““LES „ olarak tanımladığımız ALT YUTMA BORUSU BÜZÜCÜSÜNÜN fonksiyonunun kusursuz oluşu bizi reflü’den koruyan en önemli mekanizmadır. Bu büzücü normal şartlarda hep kasılı durmakta ve ağızdaki bir lokma yutma borusuna nakledildiğinde kendiliğinden gevşemektedir. Yemek yemezken bu büzücü mekanizmanın ara sıra da olsa geçici ve kontrolsüz gevşemeleri reflü hastalığının oluşumunda en önemli etkenlerden biridir.
İşte bu üç mekanizmadan bir ya da birkaçının bozuk olması reflü hastalığına yol açmaktadır.
Çok önemle vurgulanması gereken bir konu; aslında her insanda çok az da olsa gün içinde bazı reflü durumlarının olabileceğinin bilinmesidir. Bu çok az miktardaki yukarı kaçak normal yutma borusu fonksiyonu ve yeterli salyası olan bir kişide farkına bile varılmaksızın KENDİ KENDİNE halledilmektedir. Yani biz farkında dahi olmadan arasıra tükrüğümüzü yutarak kendimizi bu ufacık reflü ataklarından koruruz. Daha doğrusu kaçan asidi hemen aşağıya geri yollarız. Zaten reflü hastalığı bu denge reflü lehine bozulursa oluşagelmektedir.
Bir başka önemli konu da; bazı yutma borusu hareketliliğini bozan nadir hastalıkların da kendilerini sanki reflü hastalığı imiş gibi belli edebildiklerinin bilinmesidir. Skleroderma gibi bu nadir durumlar ayırıcı tanıda son derece önemlidirler ve tedavileri de tamamen farklıdır. Zira bu tip hastalıkların temelindeki bozukluk artmış reflü miktarı değil bozulmuş yutma borusu fonksiyonudur ve tedavileri tamamen farklı durumlardır. Gene çeşitli nedenlerle mide boşalma güçlüğü olan bazı hastalarda da mideden yukarı doğru kaçak oluşagelebilir ve bu durumların tedavisinde de klasik anti-reflü yöntemleri değil mide boşalma güçlüğünü ortadan kaldırıcı yöntemler ve bazen de ameliyatlar uygulanmalıdır.
SONUÇ OLARAK REFLÜ BENZERİ SEMPTOMLARI OLAN HASTALARA ÇOK AKILCI BİR YAKLAŞIM VE DOĞRU TANI MUTLAK GEREKİR Kİ EN UYGUN TEDAVİ PLANI OLUŞTURULABİLSİN
Mide içeriğinin yukarı yutma borusunun içine kaçması neden bu denli zararlı ?
Mide çok yoğun biçimde asit ve proteinleri parçalayıcı „pepsin“ diye bilinen özel bir salgı üretir ve bu maddeler normal sindirim için şarttır. Günlük mide salgısı 1.5 litre civarındadır ve bu içeriğin büyük bölümü HCl yani „hidroklorik asit tir“ . Bir anlamda mideyi bir kezzap deposu olarak nitelendirebiliriz ve mide sıvısını dışarı, bir bardağın içine alsak ve bunun da içine bir parça et koysak ; iki gün gibi bir sürede bu etin yok olduğunu görebiliriz. Mide öteyandan kendini bu asitten koruyabilen bir yapılanmaya sahiptir. Mide asit üretmenin yanı sıra, „mukus“ diye tanımlanan sümüksü, özel bir sıvı da salgılamaktadır ve kendi yüzeyini asit etkisinden bu sümüksü tabaka sayesinde koruyabilmektedir. Mide içeriğinin normalde bir sonraki durağı olan onikiparmak barsağı da bu asitten kendini koruyabilmektedir. Çünkü onikiparmak barsağına ayrıca pankreas sıvısı ve safra salgılanmaktadır ve bu sıvılar asiti derhal “nötralize” etmekte yani tamponlamaktadırlar ve asit özellik burada yok olmaktadır. Ne var ki yutma borumuzun asite karşı hiçbir korunması yoktur. Burada ne özel bir mukus salgısı vardır ve ne de pankreas ya da safra buraya salgılanmaktadır. Dolayısı ile mide içeriği bazı bozuk mekanizmalar neticesinde yutma borusuna doğru kaçarsa burada çok şiddetli hasar ve yaralanma oluşturur. Bir anlamda yutma borusunun özellikle alt ucu ciddi biçimde yanar mide asiti ile karşılaştığında.
Mide kapsamı eğer safra içeriyorsa bu da yutma borusu içine kaçtığında tahriş edicidir. Mide kapsamının safra içermesi durumu onikiparmak barsağından mideye bir geri kaçak olduğu anlamına gelir ve bu durumda mide kapsamının asit özelliği azalmıştır. Bu şekilde asiditesi azalmış mide kapsamı, yutma borusu için gene tahriş edicidir zira birçok safra tuzu içermektedir. Nadir de olsa bu tip reflü hastalarının tanısında güçlük çekilmektedir çünkü bunlarda PH metrede asit reflü saptanamamasına karşın, endoskopide eroziv reflü gözlenebilmektedir. Bu durumun tanısı ileri teknolojilere sahip reflü laboratuarlarında mümkün olabilmektedir.
Kaynak http://www.reflu.net/nedenleri.htm
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home