Uzun süreli reflü hastalığının yol açabileceği ciddi sorunlar var mı ?
Nadir de olsa evet, çok ciddi problemler var !
Yutma borusundaki sürekli tahriş sonucunda burada hareketlilik azalması söz konusu olabilir ve bu da yutma güçlüğüne yol açabilir. Yutma borusu normal şartlarda kurşun bir boru gibi değildir ve yutma işlemi de tamamen pasif bir hareket olmayıp salt yer çekimi etkisi ile gerçekleşmez. Yani kendine ait bir dizi hareketlilik özelliği vardır yutma borusunun ve bu sayede bizler yatar pozisyonda bile, yutma borusunun tıpta « peristaltizm » denilen yılankavi hareketliliği sayesinde lokmaları yutabiliriz. Uzun süreli reflü, kronik yaralanma süreci neticesinde yutma borusunun hareket özelliğinde ciddi azalmaya yol açarak, özellikle katı gıdalara karşı yutkunma güçlüğüne yol açabilir. Daha ileri olgularda ise ; yaralanma/iyileşme kısır döngüsünün ardından « skar » yani nedbe dokusu gelişerek yutma borusu kısalabilir ve hatta alt ucunda darlık gelişip kişi katı gıdaları tamamen yutamaz hale gelebilir. Bu durumlar artık standart laparoskopik anti-reflü ameliyatlarının uygulanamayacağı çok geç komplikasyonlardır.
En korkulan komplikasyon ise ; sürekli tahriş altında kalan yutma borusu alt ucunda kanser gelişimidir. Bu gerçek bir risktir ve sürekli reflü çok uzun dönemde kanser riskini hatırı sayılır oranda yükseltir. Böyle bir riskden söz ederken ; milyonlarca kişide bulunan bir hastalık olan reflü ile ilgili olarak aşırı bir korku da yaratmamak gerekmektedir. Şunu vurgulamak gerekir ki ; her reflü hastası tabi ki kanser olmamaktadır. Yani ortadaki ilişki sigara içmek ile akciğer kanseri gelişimi arasındaki gibidir. Sigaranın akciğer kanserine yol açabildiği kesin olmakla birlikte her sigara içen kansere yakalanmamaktadır. Öte yandan akciğer kanseri gelişen ve yıllarca tütün kullanmış kişiler ; sigara kesin ve net bir risk faktörü olduğundan A.B.D. de sigara şirketlerini dava ettiklerinde milyonlarca dolar tazminat alabilmektedirler.
Ancak uzun süreli reflüsü bulunan bir hastada yutma borusu alt ucunda “Barrett” diye adlandırılan bir özel yara gelişmiş ise işte bu durum kanser habercisi bir durumdur ve reflü cerrahi olarak derhal tedavi edilmelidir ki kanser gelişimi riski ortadan tamamen kaldırılamasa da azaltılabilsin . Artık çok iyi biliyoruz ki; hangi nedenden olursa olsun mide kapsamının yukarıya yutma borusunun içine doğru fazla miktarda kaçması ve bu durumun uzun sürdüğü olguların % 5 - 15 ‘ e yakınında Barrett dediğimiz durum gelişebilmektedir. Barrett denilen doku farklılaşması yutma borusu alt ucundaki hücrelerin barsak tipi hücrelere dönüşümü demektir ve bu aslında sürekli tahriş olmaya karşı bir savunma mekanizmasıdır.Tıpda bu hücre farklılaşmasına “intestinal metaplazi” denilmektedir. Bu durum ilk olarak Norman Barrett isimli bir İngiliz cerrah tarafından 1950 yılında tanımlandığı için onun adı ile anılmaktadır. Barrett her tedavi edilmemiş reflü hastasında oluşagelebilir ancak sigara içiyor olmak, ileri yaş, şişmanlık, beyaz ırka mensup olmak, birinci derece akrabada Barrett veya yutma borusu alt ucu kanseri hikayesi olmak, çok eski reflü hastası ve erkek olmak Barrett olasılığını arttıran durumlardır.
Barrett genellikle 40 yaş civarı ortaya çıkmaktadır ve dolayısı ile daha gençlerde saptanırsa tedavisi daha ivedidir.
Erkeklerde kadınlara oranla 2 misli fazla görünür
KOMPLİKE REFLÜ ALARMLARI !
Yutkunma güçlüğü
Ağrılı yutkunma
Kusma
Kanama
Demir eksikliği anemisi gelişmesi
Erken doyma
Kilo kaybı
“Barrett” çok ciddi bir durum mudur ?
Doğrudur. Barrett tamamen tedavi edilmemiş ve kronik (müzmin) reflü sonucu gelişir ve o hastayı yutma borusu alt uç kanseri gelişimi açısından normal insanlara göre 30 ila 125 kez (ortalama 100 misli) daha fazla riske sokar. Barrett tanısı sadece endoskop yardımı ile alınan biyopsilerle konur ve kesin tanı, yutma borusu alt ucundan alınan minicik parçaların bir patalog tarafından mikroskop altında incelenmesini gerektirir. Barrett de kendi içinde ciddiyet açısından farklı üç aşama içerir ve erken Barrett ‘ li de yapılacak iş basit bir anti-reflü ameliyatı iken gecikmiş Barrett ‘ lide ise (patolojide hafif ya da ağır « displazi » saptanması Barrett ‘in ileri evreleridir) , çok ciddi adeta kanser benzeri ameliyatlar gerekebilmektedir. Sonuç olarak Barrett tanısı almış kişilerin vakit geçirmeden bir reflü merkezine başvurmaları gerekir.
Son yıllarda deneyimli ellerde yapılan laparoskopik anti-reflü ameliyatların Barrett in ileri evrelere geçişini engelleyebildiği ve hatta Barrett i ortadan bile kaldırılabildiğine dair yayınlar mevcuttur.
En prestijli dergilerde son yıllarda yayınlanmış bazı bilimsel makalelerden örnekler :
• Gurski RR ve arkadaşları
Journal of American College of Surgeons 196;2003
91 Barrett ‘li hastanın 77 ‘sine anti-reflü ameliyat ve 14’üne ilaç tedavisi yapıldıktan sonra hastaların takip sonuçlarına göre; Barrett’ de gerileme cerrahide % 36 , ilaç alanlarda ise % 7 bulunmuş
• Parilla P ve arkadaşları
Annals of Surgery 237;2003
Randomize-prospektif olarak 101 hastada ilaç tedavisini anti-reflü cerrahi ile karşılaştırmışlar. Başarılı anti-reflü ameliyat ilaçlara göre Barrett’in ilerlemesini daha iyi engellidiği bulunmuş.
• Desai KM ve arkadaşları
American Journal of Surgery 186;2003
7 yılda 448 anti-reflü ameliyat yapılmış. Serinin % 15 ‘ i Barrett’ li hastalar.
Anti-reflü cerrahi Barrett’ de bariz gerileme sağlamış.
· Oelschlager BK ve arkadaşları
Annals of Surgery 238;2003
1994-2000 yılları arasında anti-reflü ameliyat olan 106 Barrett’ li olgunun takip sonuçları sunulmuştur. Barrett’i kısa mesafeli olan hastaların % 55’ inde ameliyat sonrasında Barrett ‘ in geçtiği gösterilmiştir. Laporoskopik anti-reflü cerrahi girişimler erken evre Barrett’lilerde mükemmel bir tedavi seçeneği olarak gözükmüştür.
• O’Riordan JM ve arkadaşları
American Journal of Surgery 188;2004
58 Barrett’lide anti-reflü ameliyat yapılmış. Barrett’ lerin % 35 inde gerileme olduğu gösterilmiş. Dahası ileri evre Barretli 8 hastanın 6 sında da gerileme olduğu gösterilmiş.
• Oberg ve arkadaşları
Annals of Surgery 242;2005
140 Barrettli hastanın 6 yıllık takip sonuçlarının yayınlandığı bu çok yeni çalışmada hastların % 31 inde daha ileri evre Barrett’e ve % 5 inde ise kansere varan değişiklikler ortaya çıktığı gösterilmiş. Çok önemli bir bulgu ise bu gidişin anti-reflü cerrahi ile bariz olarak azaltılabildiği gösterilmiş.
· Jackson CC ve arkadaşları
Thoracic Surgery Clinics 15: 2005
Barrett’ de en ideal sonucun mükemmel teknikle yapılan anti-reflü ameliyatlarla mümkün olabildiğini vurgulayan bir derleme
· Cobey F ve arkadaşları
Obesity Surgery 15: 2005
Değişik bir anti-reflü ameliyatı sonrasında mevcut Barrett’in tamamen gerileyip ortadan kalktığını gösteren bir olgu sunumu
· Fiorentino E ve arkadaşlarıChirurgie Italia 57:2005
Bir anti-reflü ameliyat serisinde Barrett’li tüm 5 olguda da ameliyat sonrasında gerileme olduğunu kaydeden ve Barrett durumun tedavisinde en etkin girişimin anti-reflü cerrahi olduğunu vurgulayan bir makale
Sözü edilen kanser nasıl bir kanser türü ?
Özel bir yutma borusu kanseri tipidir ve sıklığı son yıllarda çok artmaktadır. Yutma borusu kanserleri içinde bu tip kanserlerlerin sıklığı % 5 lerden % 50’lerin üstüne çıkmıştır. Özellikle reflü hastalığını ve Barrett durumunu çok daha iyi anlamış olduğumuz son dönemde Barrett’ e bağlı kanserlerde % 350 ‘ lere varan oranda artma olduğunu biliyoruz. Gelişen kanserin tipi yutma borusu „adenokanseridir“ ve geliştikten sonra tedavi şansı çok çok az olan bir kanser türüdür. Beş yıl yaşama şansı % 10 ‘un altındadır ve kanser tanısı konulduğunda olguların .% 50 ye yakınında hastalık tedavi şansını yitirmiş olmaktadır. Bu nedenlerle zamanımızdaki en büyük mücadele kanser gelişimini önlemeye yöneliktir. Dolayısı ile ciddi reflü hastalığı varsa bunun doğru tanısının erkenden konulması ve tedavide gecikilmemesi son derece önemlidir. İlaç tedavisine yanıtsız reflü hastalığı durumlarında ve özellikle Barrett gelişmiş ise hastaların etkin biçimde ameliyat edilmeleri gerekmektedir. Reflü tedavisi için ameliyat seçeneği; kişi artık bir gün içinde taburcu olabildiğinden son derece geçerli bir yöntemdir. Çok yeni olarak Barrett gelişmiş insanlarda hastalığın doğal seyrini (yani bu örnekte kansere doğru gidişi) ameliyat tedavisi ile değiştirebilmek mümkündür.
Reflü hastalığında ameliyat kanser oluşmasın diye mi uygulanıyor ?
Bu çok önemli bir soru olup cevabı hayırdır ! Önceden de kısaca değindiğimiz gibi anti-reflü cerrahisi esas olarak; tıbbi yani ilaçla tedaviye yanıtsız reflü hastalarına önerilmesi gereken bir tedavi şeklidir. İşin evrensel boyutta altın standartı şudur : 8 – 12 haftalık ilaç tedavisi ve bir dizi diyet ve sosyal yaşam önlemi sonrasında rahatlayamayan ve reflü şikayetleri devam eden hastalarda ameliyat önermek gerekmektedir. Yani anti-reflü cerrahisi hastanın şikayetlerini ortadan kaldırmak ve ilaç almadan rahat yaşamasını sağlamak için önerilmeli ve uygulanmalıdır. Bir yandan da cerrahi tedavi reflü mekanizmasına yönelik bir tedavi olup reflüyü tamamen ortadan kaldırabildiği için uzun dönemde de hem Barrett ve dolayısı ile kanser riskinde azalmaya yol açabildiği düşünülmektedir.
Barrett olan bir hastada anti-reflü ameliyatı sonrası tüm risk ortadan kalkıyor mu ?
Bu önemli sorunun cevabı maalesef hayırdır. Barrett’ li bir hastada yutma borusu alt ucundaki kronik tahrişi en etkin biçimde azaltmanın yolu tabiki anti-reflü cerrahidir ve bu sayede Barrett’in daha da ileri evrelere gidişi önlenebilmekte, ve son üç yıllık yayınlara baktığımızda bazı olgularda Barrett de gerileme bile sağlanabilmektedir. Ancak her türlü önleme karşın bazı hastalarda kanser gelişimi gene de olasıdır. Bu nedenle Barrett’li bir hastanın anti-reflü cerrahisinden sonra bile belli aralıklarla endoskopik takibi elden bırakılmamalıdır. En ideal olan anti-reflü cerrahisinin henüz Barrett gelişmeden uygulanmış olmasıdır.
Kaynak http://www.reflu.net/komplikasyonlar.htm
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home